28 Mart 2008

gidiyorsun


Gidiyorsun


Gidiyorsun
Beni bana bırakıp
Ayrılığa katlanıp
Biliyorum
Sen de benim gibi
Ayrılığa katlanıp
Artık bir derin sızıdır
Bize bizden kalan
İçimizde saklanan
Artık bir ömür boyudur
Seni bana çağıran
Kalbimin kuytusundan
Gece yarıları
Sokak lambaları
Penceremde
Meraklı rüzgar
Okul çocukları
Pürtelaş insanlar
Hiçbirşey
Olmamış gibi
Oysa içimden kopan bir sen değilsin
Umutlarım anılarım inançlarım var
Kendine gülümseyen bir halim olsa da
İçin için akan gözyaşlarım var
.
Fikret Kızılok





Bu hafta belki de geçen haftaydı.öyle yorgunum ki farkında değilim.lapsus açalalı bir yıl olmuş.koskoca bir yıl.farketmeksizin geçmiş zaman.neler oldu neler.tarifsiz acılar içinde bir toprak ı terk ettik bazılarımız.sanki savaş ülkesi Türkiye .sanki her yer kan,her yer karanlık.kapkara siyah örtülerden de kara.
Çok yoruldum artık.düşünmekten ,anlatmaya çalışmaktan…bu ülke için ne istenir ne dilenir bilmiorum.neresinden tutulur ki bu durmun.neresine yama yapılır bu koskoca kapkara çarşafın.içine çırılçıplak türk bedenleri koymak istiyorum yırtık yerlerine bu kara çarşafın.insan kanıyla dikmek istiorum bu örtüyü.yolu yok başka bana göre kan gerek.gayet vahşice katil olmak gerek,katletmek gerek.
Ortadan kaldırmak için değil.o kadar aptal değilim.yokedilemezsiniz siz.sadece acı çektirmek ve öc almak istioyorum.elimde olsa 4.murat gibi geceyarısı asardım sizi.meydanlara heykel gibi cesetlerinizi dikerdim.kurtulmak imkansız sizden.türkiye artık ortaçağdan daha da uzak.daha dogmatik beklide.
Tiksindim sizden,iğrendim artık.

Neler vardı halbuki Türkiye de.ne kadar da güzeldir oysaki.ne kadar güzeldir istiklal de yürümek her mevsim ama her mevsim.her saat güzeldir İstanbul.kahveleri,cafeleri,iskemleleri,tabureleri ne güzeldir.simit yemek yolda boş boş etrafa bakmak.sesleri duymak yürürken
Ezan duymak 5 vakit ne güzeldir.inşaat sesleri,müzikmarketlerin şarkıları,delilerin naraları ne güzeldir.
İstanbul un tamamı lapsus ün içindedir.lapsus dört bir yandadır.paristedir belki ,belki perpignan da ,belki brighton da belki de şehirlerin en güzeli istanbulda .
Bir vapurun içinde üst katta oturuyordur lapsüs şimdi.üzerinde koyu yeşil bir parka var lapsüs ün.saçları hafif dalgalıdır ve de kumraldır saçları lapsüs ün.kulağında dandirikten bir mp3 çalar vardır.mp3 çalar da fikre kızılok çalmaktadır.ensesinden rüzgar esmektedir lapsüsün.cebinde kahverengi bir deri cüzdan ve bir de pembe bir akbil vardır.lapsüs haydarpaşadan Üsküdar a gitmektedir.sakallarındadır elleri lapsüsün .lapsüs İstanbul üniversitesinde 2. sınıf hukuk öğrencisidir.yapayalnızdır lapsüs.memleketi yoktur.herkes gibi bütün dünya gibi İstanbul a yolu düşmüş ,soranlara İstanbulluyum demiştir.yorgundur lapsüs.sırtında bir ağrı vardır.umutsuz biridir lapsüs.umutsuzlukla yol alacak olan bir erkektir lapsüs.lapsüs benim aşık olabileceğim sessiz ,dingin bir üniversite öğrencisidir.gidiyorsun adlı şarkıyı ellerinden kayıp giden ülkesine söyler.mırıldanır hafifçe.nankör martılara bakar,rüzgardan gözleri yaşarmıştır lapsüs ün.dalgalara bakar ,hava kararmıştır ve dalgalar laciverttir.dalgalara kavuşmak ister.atlamak kurtulmak ister.bir sigara yakar lapsüs.rüzgara karşı yakar sigarasını kibritle.elleriyle saklar sigarasını rüzgardan .bıyıklı dudaklarıyla bir nefes alır lapsüs ve kibriti denize atar.


Belki de evde yalnız yaşadığım içindir.bilmiyorum.hep birilerine ihtiyacım var.kendime birilerini seçiyorum.onu fakültenin en yağız delikanlısı seçtim.otobüslerde karşılaşıp meraba dediğim Fouad.bioloji master 2 öğrencisi kıvırcık saçlı solcu Fouad…
Fakültenin en yakışıklısı benim için.en sessizi ,en hızlı yürüyeni.en dakiki,siyah paltonun en çok yakıştığı üniversite öğrencisi.yalnız Fouad.koşturup duran gerçek hayattaki mersault benim için.hak ve hukuk arayan sessiz isyankar çocuk.belki Oran da belki de Cezayir şehrinde doğmuştur yakındır.belki hamhammet te dir soyadın.
Seninle başka bir zamanda sidibu said te sadece bir bardak nane çayı içmek isterdim.konuşmak istemezdim.tek derdim ki benmle aynı semtte oturma,aynı otobüse binme ve fakültede kafamı çevirdiğimde siyah palton ,grili siyahlı kaşkolun ve siyah deri çantanla hızlı adımlarla yürüyor olma Fouad derdim.
Gidiyorsun şarkısını bu yıl gideceğin için üniversiteden gideceğin için sana söylüyorum Fouad.git Fouad ve öyle iyi hayatın olsun ki bizim için megafonlarda hak hukuk isteme.senin ileriki hayatında işçi çocukları üniversiteye gidebilsin.haftasonları çalışmasın magrebiyen çocuklar.az değil çok sigara içebilsinler.kardeşlik hiç olmadı ama oluversin okullarda.arap olmak o kadar da kötü olmasın olur mu Fouad El Bairoudi.
Son günlerde eğer dayanamazsam söylerim sana arkadaşım olmadığını.gizliden gizliye senden hoşlandığımı söylerim sana .
MERVE ARCASOY

25 Mart 2008

Bugün benim doğum günüm

bugün 20 oldum.

Pour tout bagage on a vingt ans
On a l'expérienc' des parents
On se fout du tiers comm' du quart
On prend l'bonheur toujours en r'tard
Quand on aim' c'est pour tout' la vie
Cett' vie qui dur' l'espac' d'un cri
D'un' permanent' ou d'un blue jean
Et pour le reste on imagine

Pour tout bagage on a sa gueul'
Quand elle est bath ça va tout seul
Quand elle est moche on s'habitue
On s'dit qu'on est pas mal foutu
On bat son destin comm' les brêmes
On touche à tout on dit: "Je t'aime"
Qu'on soit d'la Balance ou du Lion
On s'en balance on est des lions ...

Pour tout bagage on a vingt ans
On a des réserv's de printemps
Qu'on jett'rait comm' des miett's de pain
A des oiseaux sur le chemin
Quand on aim' c'est jusqu'à la mort
On meurt souvent et puis l'on sort
On va griller un' cigarette
L'amour ça s'prend et puis ça s'jette

Pour tout bagage on a sa gueul'
Qui caus' des fois quand on est seul
C'est ç'qu'on appell' la voix du d'dans
Ça fait parfois un d'ces boucans ...
Pas moyen de tourner l'bouton
De cett' radio, on est marron
On passe à l'examen d'minuit
Et quand on pleure on dit qu'on rit ...

Pour tout bagage on a vingt ans
On a un' rose au bout des dents
Qui vit l'espace d'un soupir
Et qui vous pique avant d'mourir
Quand on aim' c'est pour tout ou rien
C'est jamais tout, c'est jamais rien
Ce rien qui fait sonner la vie
Comme un réveil au coin du lit

Pour tout bagage on a sa gueul'
Devant la glac' quand on est seul
Qu'on ait été chouette ou tordu
Avec les ans tout est foutu
Alors on maquill' le problème
On s'dit qu'y a pas d'âg' pour qui s'aime
Et en cherchant son cœur d'enfant
On dit qu'on a toujours vingt ans ...

leo ferré


Buse yirmi oldu

22 Mart 2008

Geçmiş gelecektir...

"deniz gezmiş, yusuf arslan ve hüseyin inan'ın arkadaşları taylan özgür'ün yanına gömülme vasiyetleri gerçekleştirilmedi"

bu cumleyi okuduktan sonra gozyaslarim daha da hizla akar oldu.

nasildik nereye gittik nereye gidiyoruz hangi yol peki neden nasil yani?...

kitaplar bize yalan soyledi! kotu kolajli kapaklari olan acik kitabin ortasinda mesale olan aydinlik getiriyoruz mesaji ile goz boyayan meb kitaplari hep yalan soyledi hep. hocalarimizin kimisi kirdi o duvarlar, ya digerleri ya yurdun diger koseleirndekiler...ilk sayfadaki ataturk resmi genclige hitabe istiklal marsi hepsi süs.

su an oyle bir duygu icindeyim ki nefret ediyorum ulkemden nefret!!! ama cok özluyorum... annem telefonda anlatiyor ilhan selcuk tutuklandii soyle boyle buse emre kongari dinleedim simdi rejim tehlike de diyor adam gercegi konusuyor... dedi

sonra o korkunc kutudan ben kesilmis bicilmis sansurlenmis olsa da birazcik o anlari yasiyoru ogreniyorum bir tv dizisinden ogreniyorum ulkemde neler olup bittigini bu cok uzun bir zaman once degil 34 yil oncesi neredeyse...
bugun ne bak ayni seyler aydınlarin hapislere atildigini dizilerde izliyoruz hikaye gibi olmus bitmis ya simdi cok sey degismis sanki.

merak etmeyin kiziyorum kendime aman buse cok mu zor bir ki kitap al okusana oturup dizilerde izleyip ogrenecegine, beni uzup aglattiği kadar mutlu ediyor, artik dizi karakterleri bana en tanidik insanlar geliyor bu yabanci busbustun yabanci yerde.

bugun bu konular hakkinda dusunup agladiktan sonra yarin fitness a gidip sonra starbucks da americano mu icip arkadaslarla pub da abba sarkilari soyleme gunune katilicam aksam gec gelmem neden olsa deneysel resim odevlerim var.

ne yapsam ki ... dunyayi ben mi kurtaricam? biz mi?

ama aci veriyor.
biraz da utanç

ey ulkem!
hatirla sevgili ulkem

Buse

20 Mart 2008

iki

İki. İki herşeydir. İkidir önemli olan. Grup halinde insanlar bir hiçtir. İki kişi olunca güzeldir hayat. İkili ilişkilerde dürüst olur ancak insan. Karşısında sadece tek bir kişi varken içindekini gösterebilir ve kendini ona gore ayarlar. İki kişiyken keyif alabiliyorsan eğer vakit geçirmekten biriyle, bu onu gerçekten sevdiğini gösterir. Çünkü bir grup içinde keyif alman, bu o gruba dahil olanlardan birini bile seveceğin anlamına gelmez, yüzeyseldir. İki kişiyken ama, görürsün gerçekten karşındakini. Sevmesen bile güzeldir ilişki kurmak çünkü tanıma şansı bulursun. İki kişiyken nefret edemezsin, çünkü herkesin iyi yanları vardır, onları görürsün. İki kişiyken sevemezsin de ama, çünkü o kadar yaklaşırsın ki karşındakine artık sadece kötü yanları kalır.

Bir de fena değildi hani o zaman. Tek.


neno

19 Mart 2008

kizlaadam

Kafeye girdi. Kız her zamanki yerinde oturuyordu. Etrafında bir grup insan, kız sözü almış hararetli bir şekilde anlatıyordu. Belli ki evden çıkıp soluğu burada almıştı ve onun hakkında en ufak bir kelime etmiyordu. Belki kafasını dağıtmak, ondan uzaklaşmak, unutmaktı niyeti. Yerine geçti o da, onunla tam gözgöze gelebilecek şekilde, onun olduğu masanın arka çaprazındaki masaya oturdu. Saat daha birdi ama olsun « bir bira ». Kız fark etmişti onu birasını isterken ve evet, ne diyeceğini şaşırmış lafını kesmişti. Arkadaşları da bakıp anlamışlardı durumu, ama kimse konuyu açmaya cesaret edemedi. Arkadaşlarının yanında duyduğu o üstünlük hissi yerini onunla olduğunda hissettiği mahçubiyete bırakmıştı. O vardı. O varken susmak lazımdı. Sustu. Baktı ona. Gözgöze geldiler, önceki gece altında kayarken gözgözelerdi en son. Birasından bir yudum alırken adam, kız neyin değiştiğini düşündü. Hala onun olmak istiyordu, doğru ama özgürlüğe de ihtiyacı vardı. Kendisini iyi hissetmeye. İyi hissettirilmeye, sırtının sıvazlanmasına. Buydu işte onu uykusundan uyandıran, yataktan büyük bir heyecanla çıkartıp yollara koyan.

Ona kızgınlık duyup ayrı kaldığı anlarda hayallerinin hep seviştiğini düşünürdü, ve onlar için de aynısının kaçınılmaz olduğunu. Bu yüzden geri dönerdi. O kadar alışmıştı ki ona ait olduğu fikrine, başka türlüsünü düşünemiyordu. Ama daha önce hiç istememişti sabah onu bırakıp çıkmak evden. Onun yerine, onun ilgisini çekmek için uğraşır ve başaramazdı. Fakat şimdi, bıraktığında yani, peşinden gelmişti. Ona aitti, ama onun da ona ait olmasını istiyordu. Bu öyle olduğunun kanıtıydı. Demek ki herkes farklı şekillerde gösteriyordu bağlılığını, kimileri vahşi, kimileri yumuşakça. Bu değil miydi zaten güzel olan…

Baktı işte gözlerine. Kız gülümsedi, adamın gözleri doldu. Adam kalktı, ödedi ve çıktı. Kız konuşmasına kaldığı yerden devam etti. İçi rahattı. Akşam yine altındaydı.






neno

Sesleniş

sesleniş...

dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı.
kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...

yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı.
işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu.
yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.
bizleri yok etmek istediler hep.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

fidan gibi genç kızlardık. hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden.
yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik.
direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.
utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...

ölümcül hastaydık. bağırsaklarımız düğümlenmişti.
hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın.
gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha.
cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.
vicdan sustu. hukuk sustu. insanlık sustu.
göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

kanserdik.
ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.
uydurma davalarla kapattılar hücrelere. hastaydık.
yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.
önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine.
sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük.
doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük.
istanbul'daki, ankara'daki işçiler, sizin için öldük.
adana'da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

bağımsızlık, mustafa kemal' den armağandı bize.
emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler.
amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...

yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler.
ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze.
kurtuluş savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
bir kez dinlemediler bizi. bir kez anlamak istemediler.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...

henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. bir kadın eline değmemişti ellerimiz.
bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha.
bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına.
herkes tanıktır ki korkmadık. içimiz titremedi hiç.
mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
asıldık ey halkım, unutma bizi...

bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar.
ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere.
öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük.
hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına,
batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...
bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.

özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...

ugur mumcu-cumhuriyet 25.8.1975

16 Mart 2008

derdin mi var?

dertler, dertler bitmez, derma aramak icin güc yetmez. ama hayat dertsiz cekilmez.


dert nedir ki! dertleri kendimiz yaratmiyor muyuz ufacik bir seyi buyutmek sorunnlar haline getirip kendimizi yipratmaktan baska neler yapiyoruzki. oysa derdin etkileriyle bir sonuca ve cozume gecmeyi denemek bir seye yarar gibi, en azindan eksileri ile artilariyla bir yone sapmak gerek gibi.

bu dunyada optimist olmak cok zor ise de denemek gerek bu bir sorumluluk mu peki bilmem belkide duyarsiz kalip aa diye tepkilerle yetinme optimist olmak mi?

her sey cok guzel olucak sozleri ya da umarim her sey yolundadir gibi muhabbetler ne kadar yalan degil mi?

ulkem dertli, yurdumun dertli insanlarini özledim.

o eline murekkep bulasan, uzun sayfali renkli koca harflerle atimis basliklari dertli sayfalari ozledim yurdumun.

bizler hic dertten kurtulmayacagiz aman kurtulup bunlar gibi de olmayalim da...

bu memleketin hali ne olursa olsun tayyip koltuktan mi iniyor sandalye ye mi cikiyor abuk sabuk laf atsa da,asker kendini bir bok da sansa da ataturk agizlarda sadece sakizdan ibaret, duvarlarda resimlerde kalsada ben hic bir yere gitmiyorum!!1...

yurdumun cahil insanlarini bile ozledim.

buradaki martilar acgöz ve bencil, sesleri de pek kuvvetli ama onlar da yabanci

istabul martilari daha bir sakin yumusak duygusal...

seslerini dinliyorum sicak cayi avucladim, ince belli kavramis parmaklarim isiniyor. kisin baska guzel degil mi ortakoy banklara oturup uzaklara dalarsin her agzini acip dudaklarinin ince bele gidisinde dumanlar...

hava soguk...

kulaklarim daha da usuyor kaskolumu biraz daha yukariya cekmek pek de ise yaramiyor anlasilan uzun zaman olsa gerek cetin kislarin istanbul a ugramayali yerdeki parke tasların aralarindaki yosunlara gidince, rengin guzelliigi cekti dikkatimi. ne kadar dogal, bir an gecirdim aklimdan ne ile karistirirsak elde ederiz o rengi diye emerald a yellom lemon mi eklesek biraz yok daha koyu bir renk mi gerek kafa yorma bak karsiya martilar sana sesleniyor...

uyandim marti cigliklari, yabanci anlamaiyorlar beni bende onlari bir derdi var ama anlatamiyorlar. benim derdimi kimse anlamazbir dikis makinesinin ignesinden gecmekte direnen iplik cunda sakli belki, zigzag dikislerle tellerle sarmalamak derdimi daha da gomuyor derinlere...

aslinda bu akdar buyultulcek bir sey de yok neden ben boyleyim herseyi abartip buyutup kendimi yipratiyorum of özledim....

özledim odami sicak eflatun renkli carsafli yatagimi ama en cok varligini ozledim kokusunu

ben annemi özledim...


Buse

14 Mart 2008

Ni la charia ni le coup d'Etat

Turquie : « Ni la charia ni le coup d'Etat »




La Turquie connut dans son histoire récente trois coups d'Etat. J'avais 9 ans lors du premier, 20 au moment du deuxième. Et je ne laisserai personne dire, comme Paul Nizan, que c'est le plus bel âge de la vie car j'ai été contraint de quitter mon pays. Le troisième coup d'Etat, celui du 12 septembre 1980, fit saisir mon premier livre, « Un long été à Istanbul », pour « offense à l'armée et aux forces de sécurité nationales » . Depuis, beaucoup d'eau a coulé sous les ponts du Bosphore et, grâce à la perspective européenne, je croyais que cette époque était à jamais révolue. Mais voilà qu'à nouveau l'armée intervient sur la scène politique pour empêcher que M. Abdullah Gül soit élu président de la République par le Parlement.
Le 29 avril, j'ai assisté à l'immense manifestation d'Istanbul, qui avait l'allure d'une véritable révolte des femmes contre la charia, pour préserver l'héritage kémaliste. Il est vrai que le gouvernement d'Erdogan était en train de le contester, tout en n'imposant pas, comme en Iran, un Etat islamique. Mais tel n'était pas l'avis des manifestants, ni d'ailleurs celui de l'armée, dont le mémorandum est incompatible avec la démocratie.
La Cour de Cassation ayant annulé la candidature d'Abdullah Gül, les élections anticipées sont désormais inévitables, et l'on verra si la majorité silencieuse qui s'est exprimée pour la première fois dans la rue mettra un terme à la politique antilaïque du gouvernement actuel.
Nedim GÜRSEL
Ecrivain turc et directeur de recherche au CNRS, vient de publier au Seuil « De ville en ville », une invitation au voyage dans la géographie des grands écrivains du XX e siècle .


Koyan:MERVE ARCASOY

09 Mart 2008

Dünya kadınlar günü
8 mart dünya kadınlar gününüz kutlu olsun kadınlar,kadın olan küçük genç kızlar,kadın olan çocuklar,kadın olamayan koskoca yaşlı insanlar…kadınlık nedir ne değildir.türkiye neresidir ve Türkiye de ne tür kadınlar ve insanlık- kadınlık arasında kalan canlılar vardır ?
Atatürk kimdir ve kadın hakları kimler içindir? Türk kadını emine beder midir,seda sayan mıdır,Semra özal mıdır,Tansu çiller midir,duygu Asena mıdır,Zübeyde hanım mı dır ,latife hanım mıdır yok hayrünnisa gül müdür ?

Türk kadınını kadın yapan nedir? Neler yapmıştır bugüne kadar? İyi şeyler yapanlar türk olabilirler mi?
Sabiha gökçen türk kadınını yansıtır mı mesela? Türk kadınının kaçta kaçı Sabiha gökçen i tanır? Türk kadını doğurgandır.en iyi bildiği şey çocuk doğurmaktır.durmadan doğurur belki hayvanları utandıracak kadar çiftleşir türk toplumu.özgürlük ,düşünce özgürlüğü var mıdır bilmem ama …ben bana göre burada biraz da olsa özgürüm.utanmıyorum sözlerimden.bunları yapan türk kadını kendinden utansın.okumayı bırakıp evlenen türk kadını utansın,maddi durumu iyi olduğu için karsı cinsle evlenen kadın utansın.imkanı varken kitap okumayan kadın,hele ki İstanbullu kadın utansın kendinden.kapananlar,zavallıcık insan müsfetteleri utansınlar kadınlıklarından.saç tellerini örterek vajinalarını yok edemez doğurganlıklarından erkekleri habersiz bırakamazlar.en nihayetinde her kadın kadındır cinsiyet olarak kapansada saklasa da dayak yese de yemesede …herkes özgürdür ya Türkiye de seda sayan ıkadın modeli olarak seçmek bir özgürlüktür.esra Ceyhan a telefon açıp kızın büyüdü mü demek bir özgürlüktür.şehit annesi olmak da bir özgürlüktür o halde.

Hiçbir türk e acımıyorum.hiç bir türk kadınına acımıyorum .onlar özgürler.özgür seçimlerini hep yaptılar ve yapıyorlar.ama yapamayacaklar.çünkü o eski Türkiye olmayacak.

Keşke aklıma gelen bir örnek kadın olsaydı.ama onlar da türk sayılmaz ki …türk kökenli insan,dünya vatandaşıdır onlar.ne bileyim idil birettir,afife jaledir,nazım ın piyalesi dir belki de…beyinleri olan doğurgan erkeklerdir onlar.
Etrafımda bir sürü oy kullanmayan türk kadını vardı İstanbul da .eski İstanbul da benim istanbulum da …eski İstanbul da annemle küçükken akm ye oyun izlemeye giderdik.mecidiyeköy de smitçiler olurdu .babam ve annem le istiklal caddesinde 29 ekim kutlardık biz.nevizadede yılbaşı gecesi yemek yerdik ve gümüşçülerden yüzük alırdı babam bize.ben küçüktüm bir bayram günüydü.bizim boynumuzda ay ve yıldız kolye ucu vardı hani şu türk bayrağında olan ay ve yıldız.ay ve yıldız nerededir şimdi? İlkokulda türk bayrağının kıpkırmızı kana bulanmış suyun üzerine yansıyan ay ve yıldızdan olduğunu söylemişlerdi.ben gözümü dünya ya açtım açalı hep bir Atatürk vardı.herkesin babası çocukken belki de dedenden çok sevdiğin adam.dede korkut gibi bir şey.yok.dede korkut az da olsa okutulur kitaplarda çünkü o Müslümanlıktan bahseder 12 hikayesinde…soy soylamış,boy boylamış der…Atatürk konulmaz kitaplara bu yepyeni istanbulda zavallı bir ihtiyardır Atatürk.unutulmuş sarışın mavi gözlü zavallı bir ihtiyar.
Bütün kadınları kapatabilirsiniz.istanbul boğazının saçlarını örtemezsiniz .
O nehrin öteki yanına kaçmayı başarmış bir fahişedir belki de.ahlaksız bir türktür İstanbul boğazı.vız gelir hersey ona hak hukuk şeriat din .o çırılçıplak koşarak gider.kimse kapatamaz onu.ama o ahlaksızın tekidir değil mi? Gavura kaçan bir fahişedir o.belki de türk kadınlarına örnek olacak tek kadın İstanbul boğazıdır.inatçıdır,dik kafalıdır,hırçındır ve kafasına koyduğunu yapar o bütün türk kadınlarından farklıdır ne yapsanız alt edemezsiniz onu.yerin taa dibine odun ateşi yaksanız İstanbul boğazı gene de buharlaşmaz mutlaka birkaç damla deniz suyu akdenize ulaşır özgürlüğüne kavuşur Akdeniz de.
dünya da Avrupa insan hakları mahkemesine en çok dava edilen ülke Türkiye dir.
Anayasası en çok değiştirilen ülkede.kanun önünde laik ve Müslüman olmayı başaran garip bir ülke .anayasasının üstünde başörtüsü bulunan tek demokrasi…birleşmiş milletler e üye olan ama uluslarası hukuk kurallarını çiğneyen tek ülkedir.bu yazıya harcadığım zamana yazık.özgürlüğü şehit kanıyla elde edip göz göre göre şeriatın pençesine düşeceğime başı örtülü bir ucube olacaığıma küba da özgür aç ve çıplak yürümek isterdim.küba da ergen olan bir çok kız çocuğu fahişelik yaparak para kazanıyor.ama hiçbiri başı örtülü antilaik türk kadınından daha az namuslu değil.göz göre göre kapanan kadın raskolnikof un sonyasından daha namuslu değildir elbette.namus bilinçtedir.saç tellerinde,insan derisi üzerinde değildir.
Bunların hepsi bir yana bu birtakım dindarlarla ben aynı Allah a inanıyor olamam.benim kuran ım onlardan çok ama çok uzaktadır.benim allahımsa mutlaka bir yerlerde beni ve aydınları görecektir onlara bakmaz bile…onların tanrısı olsa olsa lucifer dir lucifer in ta kendisidir.
Utanıyorum ulusumdan.her uluslar arası ilişkiler ve anayasa hukuku dersinde kötü örnek verilen haksız hukuksuz ülkenin vatandaşı olmaktan utanıyorum.avrupa birliğinin kapısında bekleyen ama her engeli aşsa bile güneyde üzüm toplayan bir Fransız köylüsünün oy pusulasına takılıp ortadoğunun ta göbeğinde laiklikten bahseden,ılımlı İslam ülkesinin zavallı aydın evladı olmaktan utanıyorum.türk üm diyebilmek güzeldi belki bir zamanlar Atatürk.mutludur birzamanlar kendini türk hisseden insan .ama ben bunu diyemiyorum.