19 Mart 2008

kizlaadam

Kafeye girdi. Kız her zamanki yerinde oturuyordu. Etrafında bir grup insan, kız sözü almış hararetli bir şekilde anlatıyordu. Belli ki evden çıkıp soluğu burada almıştı ve onun hakkında en ufak bir kelime etmiyordu. Belki kafasını dağıtmak, ondan uzaklaşmak, unutmaktı niyeti. Yerine geçti o da, onunla tam gözgöze gelebilecek şekilde, onun olduğu masanın arka çaprazındaki masaya oturdu. Saat daha birdi ama olsun « bir bira ». Kız fark etmişti onu birasını isterken ve evet, ne diyeceğini şaşırmış lafını kesmişti. Arkadaşları da bakıp anlamışlardı durumu, ama kimse konuyu açmaya cesaret edemedi. Arkadaşlarının yanında duyduğu o üstünlük hissi yerini onunla olduğunda hissettiği mahçubiyete bırakmıştı. O vardı. O varken susmak lazımdı. Sustu. Baktı ona. Gözgöze geldiler, önceki gece altında kayarken gözgözelerdi en son. Birasından bir yudum alırken adam, kız neyin değiştiğini düşündü. Hala onun olmak istiyordu, doğru ama özgürlüğe de ihtiyacı vardı. Kendisini iyi hissetmeye. İyi hissettirilmeye, sırtının sıvazlanmasına. Buydu işte onu uykusundan uyandıran, yataktan büyük bir heyecanla çıkartıp yollara koyan.

Ona kızgınlık duyup ayrı kaldığı anlarda hayallerinin hep seviştiğini düşünürdü, ve onlar için de aynısının kaçınılmaz olduğunu. Bu yüzden geri dönerdi. O kadar alışmıştı ki ona ait olduğu fikrine, başka türlüsünü düşünemiyordu. Ama daha önce hiç istememişti sabah onu bırakıp çıkmak evden. Onun yerine, onun ilgisini çekmek için uğraşır ve başaramazdı. Fakat şimdi, bıraktığında yani, peşinden gelmişti. Ona aitti, ama onun da ona ait olmasını istiyordu. Bu öyle olduğunun kanıtıydı. Demek ki herkes farklı şekillerde gösteriyordu bağlılığını, kimileri vahşi, kimileri yumuşakça. Bu değil miydi zaten güzel olan…

Baktı işte gözlerine. Kız gülümsedi, adamın gözleri doldu. Adam kalktı, ödedi ve çıktı. Kız konuşmasına kaldığı yerden devam etti. İçi rahattı. Akşam yine altındaydı.






neno

Hiç yorum yok: