29 Nisan 2007

Köy enstitüleri...

Bir pazar sabahi heyecanla miting oncesi neler olup bittigini ogrenmek icin tv kumandasina sarildim. Elimde gazeteler ve ekmek... Hürriyet gazetesinde Özdemir İnce'nin kose yazisini annem gosterdi kahvalti yaparken. Aa ben Kemal Tahir'i hic boyle bilmezdim diye basladi konusmasina... Ben de cok tanimam kendisini arada bir gormustuk okul kitaplarinda pek ilgimi cekmezdi zaten ısınamamistimda bir turlu. Son zamanlar merak konum koy enstituleri bir ara milli egitim bakani olmayi v eonlari yeniden kurmayida aklimdan gecirmedim degil :) sanat tan politikaya transfer olmak pek de fena gozukmuyor. Bu dusuncenin aklimdan gecmesi, egitim bakanimiz huseyin ozcelik in cnnturk deki akil almaz aciklamasindan dolayi bir etki tepki seklinde dogdugunu soylemem gerek. Efenim (basi bagli ilahi soyleyen cocuklardan bahsediyor) laiklik boyle bir sey ile bozulacaksan zayifmis zaten... hırrrr!!!
Cayimdan bir yudum alarak hemen sizinle Sayin İnce'nin bugünkü yazisini paylasmak istiyorum.
***
Köy enstitüleri ve kuyruk acısı
MAHMUT Makal’ın, Piramit Yayıncılık tarafından yayınlanan "Köy Enstitüleri ve Ötesi" adlı kitabının 5. basımının 31 ve 32. sayfalarından aktarıyorum:
[Burada kuyruk acısıyla ilgili olan iki küçük anıyı sergilemek zorundayım:
Tahir Alangu, Trakya’da bulunan Kepirtepe Köy Enstitüsü’nde öğretmendir. Bir kız öğrencisine yan bakar. Durumu öğrenen okul müdürü Halit Ağanoğlu:
"Hemen bavulunu hazırla ve yaya düş yollara, yoksa vururum" der. Zaten tabanca elindedir. Böylece çıkarır yola. Gel zaman git zaman Kemal Tahir, "Bozkırdaki Çekirdek"i yazar. Tahir Alangu anlatmış, o da yazmıştır köy enstitülerini görmeden. Kemal Tahir, hep görmeden, dinleyerek yazmıştır zaten. Bir açık oturumda bize, köy dediğin dört kerpiç ev, görmeye ne gerek var, demişti. Ama hapishanedeki köylülerden dinleyerek pekálá köy romanları yazmıştır zaten. Kutlamak gerekir kendini. Bu, sanatçının hayal ve de yazma gücünü gösterir. Bu kitabında, Köy Enstitüleri’nde verilen emekleri öğrencilerin gaddarca çalıştırılarak sömürülmesi, diye nitelemiştir. Enstitü öğrencilerine amele, kaba işçi diyen sağla birleşmektedir. Enstitülerin çalışmasını salt doğayla savaş olarak göstermektedir. Bu dinleyerek yazıldığı için yüzeyde kalan, bilgiçlik taslamadan öte geçemeyen bir çabanın ürünüdür. İçin ilginç yanı, İstanbul Macar Konsolosluğu’nda bir kokteylde rastladım Tahir Alangu’ya. Kemal Tahir’e neden Enstitüleri tersinden gösteren şeyler anlattığını sordum.
Tarih 8 Mayıs 1973:
"Geçenlerde İstanbul Radyosu’nda Kemal Tahir, Köy Enstitüleri konusunda benim anlattıklarımı tamamen karşıt yönde alarak yazdı" dediniz. Ne demek istediniz?
Yanıtı:"Beni fazla üzme, kalbimden rahatsızım ve boyuna kilo veriyorum. Ben Kemal Tahir’e, Köy Enstitülerindeki günlük yaşantıyı anlattım. Onun da Osmanlıcılığı tuttu ve işin tersini yazdı.
"Köy Enstitüleri, doğanın ve de işin içinde yoğurduğu öğrencilerine, bilgi derslerini, tarım çalışmalarını, yapı uygulamalarını öyle uyumlu yürütme alışkanlığı ve iş eğitimi veriyordu ki, disiplin kurulları hava alıyordu. Suç ve suçlu yoktu. Ama yüzyıllardır toplumu yerinde saydıran zihniyet durur mu, boyuna iftira yağdırıyordu. Neden kızla erkek yan yana, omuz omuza derse giriyor, tarlaya gidiyordu. Bunu söyleyenler, köylümüzün zaten böyle karışık çalışıp, karışık yaşadığından habersiz görünüyorlardı. Neymiş efendim, kızlar, çocuklarını ayakyoluna atıyorlarmış, oralar tıkanmış.] Alıntı burada bitiyor.
Koca koca efendilerden kasaba eşrafına kadar mürteci kadro, sadece Köy Enstitüleri’ne iftira atmakla kalmamış, günümüz Gazi Üniversitesi’nin atası Gazi Eğitim Enstitüsü’ne "Kubbeli Kerhane" adını takmıştır. Mahşer günü Türkiye’nin eli bunların yakasında olacaktır.Başta Soljenitsin olmak üzere Sovyetler Birliği üzerine binlerce olumsuz tanık vardır. Peki, kaç Köy Enstitüsü mezunu bu okullar hakkında olumsuz tanıklık yapmıştır? Benim bildiğimce, hiç! Sizi gidi dedikoducu herifler!..

bana en cok kubbeli kerhane lafi koydu , Zihniyete bakar misiniz?

Ayrıca dünkü yazısı ile de baglanti oldugunu soylemekte yarar var. O yazıdan sadece son paragrafindan Kemel Tahir ve koy enstituleri arasindaki iliski kavrayabilmek icin copy paste yapacagim...

Kemal Tahir, herhangi bir Köy Enstitüsü'nde öğretmenlik ya da öğrencilik yapmamış. Herhangi bir şekilde görgü tanığı da değil. Köy kökenli olmadığı biliniyor. Köy gerçeğini yattığı hapishanelerde öğrenmiş. Mahpus damında öğrenilen gerçekler! Bu nedenle Kemal Tahir'in gerçekleri nezleli ve sıtmalıdır. Peki Kemal Tahir, Köy Enstitüsü konusunda yazdıklarını işkembe-i kübradan mı atıyor? Evet! Onun bilgisinin gerisinde Köy Enstitüleri'ne karşı derin nefretiyle tanınan edebiyat eleştirmeni Tahir Alangu vardır.

Hepinize iyi pazarlar...

BuSe

28 Nisan 2007

Vazife

Herhalde son günlerde yaşadıklarımızdan üzüntü duymayan yoktur. Nasıl başladığına dair çok az kişinin yeterli bilgisi var. Kabul etmeliyiz ki biz yani aydın kesim olayların buraya varacağını akıl edemedik. Takunyalı diye adlandırdığımız topluluk gayette normal gelmişti bize 80li yıllarda. Nerden bilebilirdik ki bu kadar değişebileceğini işin renginin? Geldiğimiz nokta hiç abartısız korkunçtur. Avrupa basını ülkemizde olup bitenleri bizimle eş zamanlarda öğreniyor. Onların bizim hakkımızda söyleyecek sözleri çoktur her zaman. Bize düşen görev onların konuşmasına fırsat vermemek ve vatani görevimizi yarın yani 29 Nisan Pazar günü yapmaktır. Elimizden başka bir şey gelmez bu süreçte. Vazifemiz yarın bu Cumhuriyet yürüyüşüne katılmak ve elbette ki seçim günü Cumhuriyetimize sahip çıkmaktır.
Cumhuriyet nedir peki? Ders kitaplarındaki klişe açıklamalar yeterli midir Türkiye Cumhuriyeti’ni açıklamaya? Türkiye Cumhuriyeti kolay elde edilmemiştir. 81 yıldan sonra bile eksiklikleri bulunan küçük yaşta çocuk bir cumhuriyettir. Anlamı ise epeyce büyüktür. Yapılanlar çok eskide kalmış ve devamı getirilememiştir ne yazık ki. Unutulmamalıdır ki toplumlar çok büyük savaşlar , rejim değişiklikleri yaşayabilirler ama toplumları dünya üzerinden kaldırmak çok zordur. Türkiye Cumhuriyeti’ne mensup Türk adı ile adlandırılan kökü ırkı çok çeşitlilik de içerse her Türk vatandaşı üzerine düşen görevi gerektiği günlerde yerine getirmelidir.Hele hele eğitimli ,okuyan kişiler bilgisiz kesimlere ışık tutmalı,onları aydınlatmalıdır.Bu bizim en büyük görevimizdir. Gelebilecek her türlü felakete karşı Türk halkı birlik ve bütünlük içinde aynı ülkü altında birleşmeli ve fanatikliğe ulaşmayan boyutlarda tepkisini göstermelidir.Kamunun bunu haricinde daha kutsal bir vazifesi yoktur.Özgürlük kavramı ucu çokça açık ve sınırlı bir kavramdır.Bizim ülkemizde bu kavramın kullanımı oldukça görecelidir.Bu göreceli kavram her şeye rağmen bizlere yani kamuya eylem yapma özgürlüğünü sunmuştur. Geriye sadece Çağlayan Meydanı’nda toplanmak ve aynı ülkü altında toplandığımızı otoritenin başındaki sayın büyüklerimize ve dünya kamuoyuna duyurmak kalır.
Teşekkürler.
MERVE ARCASOY

26 Nisan 2007

Bu ülke kurtarılmayı haketseydi keşke. Ama madem bu kadınlar kapanmak istiyor, madem başa AKP geçsin isteniyor, cumhuriyet kapı dışarı edilmek isteniyor, o zaman yapılacak bir şey kalmamıştır. Bize de La fontaine ve onun sabırlı arkadaşları gibi, alttan alta bu cahil cahil cahil halkı eğitmek kalmaktadır. Hoş Geldin 300 sene öncesi, içeri buyurmaz mıydın?

Buck amcanın dediği bir lafı da yazmadan geçemeyeceğim:
We need a president who's fluent in at least one language. (Buck Henry)


SELVA KARCI

Dündü sanırım, AKP Cumhurbaşkanı Adayı açıklandığı açıklandıktan hemen sonra haber sitelerine bir göz attım. Üyesi olduğum mynet.com sitesinde Abdullah Gül'ün adaylağına dair bir haber okudum. Sonrasında her vatandaş gibi bir yorum yazdım. Biraz zaman geçtikten sonra yazımın konulup konulmadığını kontrol ettim fakat yorum sayfası -benim yazdığım yazıdan olacak- kapatılmıştı. Şimdi dün alelacele yazdığım yazıyı sizlerle paylasıyorum. Biraz karman çorman olabilir ama yinede o anlık öfkemin ürünü budur.

Yazık mı acaba bu topluma? Ilımlı islam, rejimde küçük modifiye hareketler? Bence yazık değildir, halkın kendisi sectiyse, inanıyorsa bu ekonomide denge pollitikası yalanına ve parca parca toprakların israil ve amerikaya satılmasını kabul ediyorsa. Bu halka hiç de yazık değildir. Yazık olan bu topraklara yapılandır. Çünkü bu toprakların sahipleri laikliği ve demokrasiyi yanında Atatürk'ün Devrimlerini, kanlarını bu toprağa vererek elde etti. 21,yüzyılda, özenti amerikan toplum nerden bilir ki kardesini toprağa vermeyi? Nerden bilir ki dünyanın her yerinde 3, dünya devleti damgasını yemeyi? Hiç de yazık değildir bu topluma çünkü bu toplum Türklüğü bilmemektedir. Dizilerle ve futbol maçlarıyla uyur bu toplum, merak eder yeni çıkan araba ve telefonları, arada da müslüman olduğunu hatırlar örtünür ve gerektiğinde Yunanlı Basbakan'ı öper. Hersey mümkündür, değişmek çok olağandır sırası geldiğinde. Aydın kesim ne yapar peki? Parası varsa kaçıp gitmez mi baska topraklara? Neden gitmesin ki bu toplum ölesiye körse? Ama aydın toplum azınlık olur bu toprakta.

Belki biraz ağırdır ama o an içimden böyle yazmak gelmişti.
Teşekkürler.

MERVE ARCASOY